Skip to main content

 Baykuş Mucaro 

Dunyadaki binbir turlu baykus arasinda Mucaro gibisi yok. Porto Riko’da tek başına yaşar. Kucucuk yuvarlak gozleriyle şarkı söylemeye bayılır. İşte bu baykuşun başından geçen güzel bir masal var. Bu baykuşun neden sadece geceleri ortaya çıktığı anlatan bu masal şöyle gidiyor:

 

Porto Riko adasındaki bir ormanda, her yıl bir şenlik düzenlenirmiş. Bütün hayvanlar da katılırmış. Sabaha kadar şarkı söyler dans edip oynarlarmış. Ama her sene şenliği birilerinin düzenlemesi gerekiyormuş, ve bu şeref her sene başka başka hayvanlara düşüyormuş. O sene ise sıra kuşlardaymış.

 

Kuşlar, kimin ne yapacağına karar vermek için şenlikten önceki gün toplanmışlar. Davetiyeleri dağıtma görevi kızıl kuyruklu kartala kalmış, çünkü çok hızlıymış ve davetiyelerin zamanında ulaşması gerekiyormuş. Kartal hemen işe koyulmuş, evden eve uçup herkese davetiyelerini vermiş. Akşamleyin Mucaro’nun evine vardığında bir bakmış ki Mucaro daha giyinmemiş bile!

 

Mucaro! Şenlik davetiyeni getirdim! Demiş

Mucaro istifini bile bozmadan:

Bah! Oraya bırak gitsin demiş

Kartal çok şaşırmış bu duruma…

Ama Mucaro, ne oldu? Niçin hazırlanmadın?

Mucara utanarak:

Çünkü giyecek hiçbir şeyim yok da ondan. Bu yüzden şenliğe de gidemeyeceğim zaten.

 

Küçük baykuşun bu durumu kızıl kuyruklu kartalı çok şaşırtmış. Hemen gidip bütün kuşları acil bir toplantıya çağırmış. Olanları anlatmış ki bir çözüm bulabilsinler.

 

Hep beraber yardım edebiliriz! Demiş narbülbülü.

 

Papağan da Tabii ki diye eklemiş. Hepimiz birer tüy verirsek, Mucaro için güzel bir giysi yapabiliriz. Şenlikten sonra da tüyleri bize geri verirsin. Olur mu?

 

Hepsi bu fikri onaylamış. Zor durumdaki bi arkadaşlarına en azından böyle yardım etmek istemişler. Böylece her kuş gagasıyla kendinden birer tüy koparmış. Hepsini bir torbaya doldurmuşlar. Kızıl kuyruklu kartal da torbayı Mucaro’ya götürecekmiş. Evine gelince demiş ki

 

Mucaro, şenliğe gelebilmen için bir yol bulduk! Hepimiz birer tüy yolduk, bunları alıp kendine güzel rengarenk bir giysi yapabilirsin.

Mucaro sevinçten ağlayacak olmuş.

Çok teşekkür ederim! Dedi heyecanla. Çok güzeller!

 Eminim en güzel giysi seninki olacak. Bir şartımız var ama. Şenlikten sonra tüyleri sahiplerine geri vermek gerekiyor.

Mucaro bütün gününü giysiyi dikmekle geçirmiş. Şenliğe de tam zamanında varmış. Çok güzel bir giysi olmuş, herkes hayran kalmış.

Herkesin hayran kalması baykuşun çok hoşuna gitmiş. Kendini çok yakışıklı hissediyormuş. Kıyafetine bayılmış! Bütün gece diğer hayvanlara çalım satmış.

Fakat, giysiyi eninde sonunda geri vermesi gerektiğinin farkındaymış. Bu fikir, zamanla baykuşa iyice ağırlık yapmaya başlamış. Bu kadar uğraşıp diktiği giysiyi geri vermek istememiş!

 

Eğer şenlikten gizlice kaçıp giderse, kimse tüylerini geri isteyemez diye düşünmüş. Herkesin dikkatinin dağınık olduğu bir anı yakalamış ve çıkıp ormana gitmiş.

 

Şenlikten sonra hayvanlar tüylerini geri istemek için Mucaro’yu aramaya başlamışlar. Aramışlar, taramışlar ama bir türlü bulamamışlar. Evine gitmişler, orada da bulamamışlar! Mucaro yer yarılmış da içine girmiş sanki! Bir daha Mucaro’yu gören olmamış.

Derler ki bugün bile Porto Riko’nun kuşları hala Mucaro’yu arıyorlar. Ama hırsız kuş çok iyi saklanıyor. Kimse onu bulamasın diye de sadece gece ortaya çıkıyor.

 

 

 

Comments

Popular posts from this blog

Ateş Prensesi

Kaynak: https://www.guiainfantil.com/articulos/ocio/cuentos-infantiles/la-princesa-de-fuego-cuento-de-amor-para-ninos/#:~:text=a%20los%20ni%C3%B1os-,El%20cuento%20de%20amor%20de%20'La%20princesa%20de%20fuego'%20para,y%20sincero%20a%20la%20vez Çeviren: Halil İbrahim Karakuş Bir zamanlar çok zengin, bilge, güzeller güzeli bir prenses varmış. Zenginliğinden dolayı ona yalandan ilgi gösterenlerden bıktığı için kendisine en değerli, en samimi ve en içten hediyeyi getiren kişiyle evleneceğini halka duyurmuş. Saray; çiçeklerle, türlü türlü renkte ve çeşitte hediyelerle, aşık şairlerin benzersiz aşk mektuplarıyla dolup taşmıştı. Bunca harika hediyenin arasında gözüne bir taş ilişti; bu sıradan ve kirli bir taşmış. Merakla bu hediyeyi getiren kişiyi çağırmış. Merakına rağmen hediyeyi getiren kişi huzuruna geldiğinde prenses biraz kırgın gözüküyormuş, sonra genç adam anlatmaya başlamış:  - Bu taş size hediye edebileceğim en değerli şeyi temsil ediyor prenses, yani kalbimi. Ayrıca çok i

Büyük İskender ve Diyojen

Diyojen'in adını duyan Büyük İskender onunla tanışmak istiyordu. Bu yüzden bir gün filozof güneşin altında uzanırken İskender onun karşısına geldi. Diyojen de o muhteşem genç adamın varlığını fark etti. Güneş ışığının artık vücuduna düşmediğini kontrol edercesine elini kaldırdı. Karşısındaki yabancı ve kendisi arasındaki elini indirdi ve ona bakmaya başladı. Diyojen için kim olduğunun bir önemi yokmuş gibi görünüyordu, ya da belki kim olduğunu bilmiyordu. Konuşma sırası tekrar imparatora geçti: "Adını duydum, Diyojen. Sana hem köpek diyenler var, hem bilge. Bilmeni isterim ki ben seni bilge sayanlardanım ve hayata karşı olan tavrını, erdemli insanları ve siyası insanları neden reddetttiğini tam olarak anlayamasam da itiraf etmeliyim ki fikirlerin beni oldukça etkiliyor. Diyojen, İskender'in söylediklerini pek ciddiye almıyor gibi gözüküyordu. Tersine, hareketleriyle rahatsız olduğunu belli etmeye başlamıştı. Elleriyle Büyük İskender'in arkasından sızan güneş ışığı

Sihirli Okyanus Ağacı Ger

Efsaneye göre Kankaguy adındaki küçük bir adada mutlu ve dost canlısı insanlar yaşarmış. Bu adada yaşayanlar tarım ve balıkçılıkla uğraşırmış. Bir gün adada kuraklık dönemi başlamış ve zamanla adanın tüm su kaynakları kurumuş.  Kankaguy halkı çok üzülmüş çünkü ellerindeki tek su denizdeki tuzlu suymuş. Bitkilerini nasıl sulayacaklarını ve içmek için nereden su bulacaklarını kara kara düşünmeye başlamışlar.  Sıcak bir günde, Kankaguy prensi Babur ve kız kardeşi Alim yeni bir su kuyusu aramak üzere yola koyulmuş. Çok yol katetmişler ve tam vazgeçip geri dönmek üzereyken daha önce hiç görmedikleri dik bir kayalık dikkatlerini çekmiş. Tam ortasında da bir mağaranın girişi bulunuyormuş. Alim her zamanki meraklılığıyla abisini mağaraya girmeleri için ikna etmiş.  Bir süre sonra mağaranın çıkışından gelen bir ışık görmüşler. Dışarı çıktıklarında çok şaşırmışlar, kumsalın ortasında çok güzel bir ağaç duruyormuş. Suyun içindeki güçlü köklerinin etrafı güzel çiçeklerle çevrili kocaman bir ağaç.