Skip to main content

Bir Meksika Masalı: Köpekler neden birbirlerinin kuyruklarını koklarlar?

 Köpekler neden birbirlerinin kuyruklarını koklarlar?




(Kaynak: https://www.guiainfantil.com/articulos/ocio/leyendas/por-que-los-perros-se-huelen-la-cola-leyenda-mexicana-para-ninos/)

 

Bir varmış bir yokmuş, yıllar yıllar önce Meksika’da küçük bir köy varmış. Burada yaşayan köpekler çok üzgünlermiş. Bunlar insanlara karşı çok sadık, çok kibar köpeklermiş. Her zaman onlara eşlik eder, yanlarında durur ve tarladaki işlerinde onlara yardım ederlermiş. 

Böylece köpekler insanlara en sadık hayvanlar olmuşlar. Yine de hala üzgünlermiş. Neden biliyor musun? Çünkü insanlara ne kadar en iyi şekilde davranmaya çalışsalar da insanların çoğu onlara kötü davranıyor, onları umursamıyor, ya da küçük görüyormuş. 

 

Günlerden bir gün, köpekler bu sorun hakkında konuşmak için Köpekler Meclisi’nde toplanmışlar. Durumun hiç de adil olmadığına ve buna bir çözüm yolu bulmak gerektiğine karar vermişler. Etraflıca konuştuktan sonra bir sonuca varmışlar. Tiáloc isimli tanrının yardımına ihtiyaçları varmış. 

 

Toplantının sonunda bu tanrıya göndermek için bir mektup yazmışlar. Ama en önemlisi, ya mektubu kim iletecekmiş? Tanrı Tiáloc çok mu çok uzak diyarlarda yaşıyormuş. Sonunda mektubu, yolu bulabilmesi için burnu çok iyi koku alan bir köpeğin iletmesi gerektiğine karar vermişler. Ve böylece en iyiyi seçmişler. Bu çok genç, kaslı, fevkalade bir burna sahip siyah bir köpekmiş.

 

Köpek böyle önemli bir göreve seçildiği için o kadar mutluymuş ki! Gelgelelim, tam ayrılmak üzereyken aklına daha önce gelmeyen bir şey gelmiş. Ya mektubu nerede saklayacakmış? İyice düşündükten sonra aralarındaki en ihtiyar köpek şöyle demiş:

-En iyisi kuyruğunun altında sakla, en güvenli yer orası.

 

Ve mektup orada saklanmış. Küçük köpek neşeyle Tiáloc’un evine doğru yola çıkmış.

 

Aradan yıllar yıllar geçti ama o küçük siyah köpek hala görevinden dönmedi. İşte bu yüzden o gün bu gündür köpekler, tanıştıklarında birbirlerinin kuyruklarını koklarlar. Tanrı Tiáloc’tan mektup getiren haberci köpekle karşılaşmak umuduyla…


Çevirmen: Yağmur Atıgan 

Comments

Popular posts from this blog

Ateş Prensesi

Kaynak: https://www.guiainfantil.com/articulos/ocio/cuentos-infantiles/la-princesa-de-fuego-cuento-de-amor-para-ninos/#:~:text=a%20los%20ni%C3%B1os-,El%20cuento%20de%20amor%20de%20'La%20princesa%20de%20fuego'%20para,y%20sincero%20a%20la%20vez Çeviren: Halil İbrahim Karakuş Bir zamanlar çok zengin, bilge, güzeller güzeli bir prenses varmış. Zenginliğinden dolayı ona yalandan ilgi gösterenlerden bıktığı için kendisine en değerli, en samimi ve en içten hediyeyi getiren kişiyle evleneceğini halka duyurmuş. Saray; çiçeklerle, türlü türlü renkte ve çeşitte hediyelerle, aşık şairlerin benzersiz aşk mektuplarıyla dolup taşmıştı. Bunca harika hediyenin arasında gözüne bir taş ilişti; bu sıradan ve kirli bir taşmış. Merakla bu hediyeyi getiren kişiyi çağırmış. Merakına rağmen hediyeyi getiren kişi huzuruna geldiğinde prenses biraz kırgın gözüküyormuş, sonra genç adam anlatmaya başlamış:  - Bu taş size hediye edebileceğim en değerli şeyi temsil ediyor prenses, yani kalbimi. Ayrıca çok i

Büyük İskender ve Diyojen

Diyojen'in adını duyan Büyük İskender onunla tanışmak istiyordu. Bu yüzden bir gün filozof güneşin altında uzanırken İskender onun karşısına geldi. Diyojen de o muhteşem genç adamın varlığını fark etti. Güneş ışığının artık vücuduna düşmediğini kontrol edercesine elini kaldırdı. Karşısındaki yabancı ve kendisi arasındaki elini indirdi ve ona bakmaya başladı. Diyojen için kim olduğunun bir önemi yokmuş gibi görünüyordu, ya da belki kim olduğunu bilmiyordu. Konuşma sırası tekrar imparatora geçti: "Adını duydum, Diyojen. Sana hem köpek diyenler var, hem bilge. Bilmeni isterim ki ben seni bilge sayanlardanım ve hayata karşı olan tavrını, erdemli insanları ve siyası insanları neden reddetttiğini tam olarak anlayamasam da itiraf etmeliyim ki fikirlerin beni oldukça etkiliyor. Diyojen, İskender'in söylediklerini pek ciddiye almıyor gibi gözüküyordu. Tersine, hareketleriyle rahatsız olduğunu belli etmeye başlamıştı. Elleriyle Büyük İskender'in arkasından sızan güneş ışığı

Sihirli Okyanus Ağacı Ger

Efsaneye göre Kankaguy adındaki küçük bir adada mutlu ve dost canlısı insanlar yaşarmış. Bu adada yaşayanlar tarım ve balıkçılıkla uğraşırmış. Bir gün adada kuraklık dönemi başlamış ve zamanla adanın tüm su kaynakları kurumuş.  Kankaguy halkı çok üzülmüş çünkü ellerindeki tek su denizdeki tuzlu suymuş. Bitkilerini nasıl sulayacaklarını ve içmek için nereden su bulacaklarını kara kara düşünmeye başlamışlar.  Sıcak bir günde, Kankaguy prensi Babur ve kız kardeşi Alim yeni bir su kuyusu aramak üzere yola koyulmuş. Çok yol katetmişler ve tam vazgeçip geri dönmek üzereyken daha önce hiç görmedikleri dik bir kayalık dikkatlerini çekmiş. Tam ortasında da bir mağaranın girişi bulunuyormuş. Alim her zamanki meraklılığıyla abisini mağaraya girmeleri için ikna etmiş.  Bir süre sonra mağaranın çıkışından gelen bir ışık görmüşler. Dışarı çıktıklarında çok şaşırmışlar, kumsalın ortasında çok güzel bir ağaç duruyormuş. Suyun içindeki güçlü köklerinin etrafı güzel çiçeklerle çevrili kocaman bir ağaç.