Skip to main content

Ateş Prensesi

Kaynak: https://www.guiainfantil.com/articulos/ocio/cuentos-infantiles/la-princesa-de-fuego-cuento-de-amor-para-ninos/#:~:text=a%20los%20ni%C3%B1os-,El%20cuento%20de%20amor%20de%20'La%20princesa%20de%20fuego'%20para,y%20sincero%20a%20la%20vez
Çeviren: Halil İbrahim Karakuş

Bir zamanlar çok zengin, bilge, güzeller güzeli bir prenses varmış. Zenginliğinden dolayı ona yalandan ilgi gösterenlerden bıktığı için kendisine en değerli, en samimi ve en içten hediyeyi getiren kişiyle evleneceğini halka duyurmuş. Saray; çiçeklerle, türlü türlü renkte ve çeşitte hediyelerle, aşık şairlerin benzersiz aşk mektuplarıyla dolup taşmıştı. Bunca harika hediyenin arasında gözüne bir taş ilişti; bu sıradan ve kirli bir taşmış. Merakla bu hediyeyi getiren kişiyi çağırmış. Merakına rağmen hediyeyi getiren kişi huzuruna geldiğinde prenses biraz kırgın gözüküyormuş, sonra genç adam anlatmaya başlamış:

 - Bu taş size hediye edebileceğim en değerli şeyi temsil ediyor prenses, yani kalbimi. Ayrıca çok içten bir hediye çünkü şu an sizin değil ve bir taş kadar sağlam. Sadece aşkla dolarsa yumuşar ve tüm taşlardan daha yumuşak olur.

 Prenses şaşırmış ve ne yapacağını bilememiş, genç adam da sakince ayrılmış. Prenses taşı o kadar sevmiş ki gittiği her yere taşı da götürüyormuş. Bu zaman boyunca genç adama sürekli hediyeler yollamış ve ilgi göstermiş fakat genç adamın kalbi elinde tuttuğu taş kadar sertmiş. Bir süre sonra prensesin hevesi kırılmış ve üzüntüden taşı ateşe doğru fırlatmış. Sonra taşın etrafındaki kum yok olmuş ve altın ortaya çıkmış. Prenses anlamış ki kendisi de tıpkı ateş gibi olmalıymış ve dokunduğu her şeyi gereksiz kısımlarından ayırmış. İlerleyen zamanlarda prenses, krallığı değiştirmeye başlamış ve taş sayesinde hayatını, bilgeliğini ve zenginliğini, önemli olan şeylerden önemsizleri ayırmaya adamış. Lükse, mücevherlere ve abartıya son vermiş. Böylece ülke halkının yiyecek yemeği ve okuyacak kitabı olmuş. Prensesle vakit geçirenler onun yakınlığından ve karakterinden memnun kalıyorlarmış, sadece varlığıyla bile etrafa o kadar sıcaklık ve tutku yayıyormuş ki, ona sevgilerinden "Ateş Prensesi" demeye başlamışlar. Taşın kumlarını yok ettiği gibi, prensesin ateşi de genç adamın kalbinin etrafındaki kumları yok etmiş. Genç adam da söz verdiği üzere yumuşak ve adil olmuş ve prensesi ömrünün sonuna kadar mutlu etmiş.

Comments

Popular posts from this blog

Büyük İskender ve Diyojen

Diyojen'in adını duyan Büyük İskender onunla tanışmak istiyordu. Bu yüzden bir gün filozof güneşin altında uzanırken İskender onun karşısına geldi. Diyojen de o muhteşem genç adamın varlığını fark etti. Güneş ışığının artık vücuduna düşmediğini kontrol edercesine elini kaldırdı. Karşısındaki yabancı ve kendisi arasındaki elini indirdi ve ona bakmaya başladı. Diyojen için kim olduğunun bir önemi yokmuş gibi görünüyordu, ya da belki kim olduğunu bilmiyordu. Konuşma sırası tekrar imparatora geçti: "Adını duydum, Diyojen. Sana hem köpek diyenler var, hem bilge. Bilmeni isterim ki ben seni bilge sayanlardanım ve hayata karşı olan tavrını, erdemli insanları ve siyası insanları neden reddetttiğini tam olarak anlayamasam da itiraf etmeliyim ki fikirlerin beni oldukça etkiliyor. Diyojen, İskender'in söylediklerini pek ciddiye almıyor gibi gözüküyordu. Tersine, hareketleriyle rahatsız olduğunu belli etmeye başlamıştı. Elleriyle Büyük İskender'in arkasından sızan güneş ışığı

Sihirli Okyanus Ağacı Ger

Efsaneye göre Kankaguy adındaki küçük bir adada mutlu ve dost canlısı insanlar yaşarmış. Bu adada yaşayanlar tarım ve balıkçılıkla uğraşırmış. Bir gün adada kuraklık dönemi başlamış ve zamanla adanın tüm su kaynakları kurumuş.  Kankaguy halkı çok üzülmüş çünkü ellerindeki tek su denizdeki tuzlu suymuş. Bitkilerini nasıl sulayacaklarını ve içmek için nereden su bulacaklarını kara kara düşünmeye başlamışlar.  Sıcak bir günde, Kankaguy prensi Babur ve kız kardeşi Alim yeni bir su kuyusu aramak üzere yola koyulmuş. Çok yol katetmişler ve tam vazgeçip geri dönmek üzereyken daha önce hiç görmedikleri dik bir kayalık dikkatlerini çekmiş. Tam ortasında da bir mağaranın girişi bulunuyormuş. Alim her zamanki meraklılığıyla abisini mağaraya girmeleri için ikna etmiş.  Bir süre sonra mağaranın çıkışından gelen bir ışık görmüşler. Dışarı çıktıklarında çok şaşırmışlar, kumsalın ortasında çok güzel bir ağaç duruyormuş. Suyun içindeki güçlü köklerinin etrafı güzel çiçeklerle çevrili kocaman bir ağaç.