Skip to main content

Minik Bencil Fil

Evvel zaman içinde kendinden başka kimseyi düşünmeyen minik bir fil yaşarmış. Bir gün sınıf arkadaşlarıyla oyun oynarken yerden aldığı bir taşı onlara atıvermiş. Taş, eşek Cándido'nun kulağına gelmiş. Minik eşeğin canı çok yanmış. Öğretmenleri de bu olayı görür görmez eşeğin yardımına koşmuşlar. İyileşmesi için kulağını yara bandıyla sarmışlar. Eşek acılar içinde ağlarken bizim filin tek yaptığı “Ha ha ha ha!” diye gülüp öğretmenlerinden saklanmak olmuş. Ertesi gün olmuş, bizim fil dışarıda tek başına oynuyormuş. Birdenbire çok susamış. Su içmek için yakınlardaki nehre gitmiş. Nehrin kıyısında birkaç geyik kendi hallerinde oynuyormuş. Bunu gören minik fil, bir an bile düşünmeden hortumunu suyla doldurmuş ve geyiklere püskürtmüş. Geyiklerin en küçüğü dengesini kaybetmiş ve nehre düşmüş. Üstelik yüzme de bilmiyormuş. Neyse ki iyi yüzebilen geyiklerden biri suya atlamış ve yüzme bilmeyen zavallı arkadaşını kurtarmış. Minik geyiğe o an bir şey olmamış, ama çok geçmeden üşütüp hasta olmuş. Nehrin suyu çok soğukmuş çünkü. Bunlar olup biterken bizim filin tek yaptığı yine “Ha ha ha ha!” diye gülmek olmuş. Bir cumartesi sabahı minik fil yine dışarıda geziniyormuş. Biraz çimen yemiş. Derken çok dikenli bir bitkiye çarpıvermiş. Sırtına ve bacaklarına bir sürü diken battığını fark ettiğinde iş işten geçmiş. Dikenleri çıkarmaya çalıştıysa da bunu başaramamış. Canı da çok yanmış. Acıdan mahvolan fil, bir ağacın altına oturup ağlamış da ağlamış. Acısının geçmeyeceğini görünce biraz gezinip başkalarından yardım istemeye karar vermiş. Çok geçmeden üstüne su püskürttüğü geyikleri görmüş. Görür görmez de seslenmiş onlara:

 -Lütfen, yardım edin. Üstüme batan dikenleri çıkarmama yardım edecek biri yok mu? Canım çok yanıyor.

Bizimkini hemen tanıyan geyikler cevap vermiş:

-Sana yardım etmeyiz! Arkadaşımızı nehre attın, az kalsın boğulacaktı. Hem dün üşüttüğü için grip oldu. Başkalarına zarar vermemeyi, onlarla dalga geçmemeyi öğrenmeliydin.

 Zavallı fil bunun üstünü başını öne eğmiş, yardımcı olacak birilerini bulmak için yoluna devam etmiş. Çok geçmeden bazı sınıf arkadaşlarını görmüş. Onlardan da yardım istemiş. Ama bu isteği yine karşılıksız kalmış. Minik eşeğe yaptıkları yüzünden ona çok öfkelilermiş. Bizimki yine başını öne eğmiş, yardım bulmak için yoluna devam etmiş. Bu esnada dikenler canını hala çok acıtıyormuş. O yürümeye devam ederken yaşlı bir maymun da ağaçtan ağaca atlıyormuş. Minik fili takip ediyor, yaşadığı her şeyi görüyormuş. Birdenbire bu yaşlı ve bilge maymun, kahramanımızın önüne atlayıp demiş ki:
 -Bak gördün mü minik fil, bugüne kadar hep başkalarını incittin. Üstüne bir de onlarla dalga geçtin. İşte şimdi sana kimse yardım etmek istemiyor. Ama ben yaşadığın her şeyi gördüm. Ve eğer yaşamın iki büyük kuralını öğrenir, onlardan şaşmazsan sana yardım edeceğim.

 Fil ağlaya ağlaya cevap vermiş:

 -Bilge maymun, bana ne dersen yapacağım, ama lütfen şu dikenleri çıkarmama yardım et.

 Maymun bunun üstüne açıklamış:

 -Yaşamın iki kuralı var: Kimseye zarar vermeyeceksin ve başkalarına yardım edeceksin. Bu şekilde ihtiyacın olduğunda onlar da sana yardım eder. Bunu söyleyen maymun, dikenleri çıkarıp minik filin yaralarını iyileştirmiş. Bizimki de o gün bugündür kimseye zarar vermemiş.

Deniz Ekim Tilif
https://www.guiainfantil.com/1079/cuento-infantil-el-elefante-bernardo.html

Comments

Popular posts from this blog

Ateş Prensesi

Kaynak: https://www.guiainfantil.com/articulos/ocio/cuentos-infantiles/la-princesa-de-fuego-cuento-de-amor-para-ninos/#:~:text=a%20los%20ni%C3%B1os-,El%20cuento%20de%20amor%20de%20'La%20princesa%20de%20fuego'%20para,y%20sincero%20a%20la%20vez Çeviren: Halil İbrahim Karakuş Bir zamanlar çok zengin, bilge, güzeller güzeli bir prenses varmış. Zenginliğinden dolayı ona yalandan ilgi gösterenlerden bıktığı için kendisine en değerli, en samimi ve en içten hediyeyi getiren kişiyle evleneceğini halka duyurmuş. Saray; çiçeklerle, türlü türlü renkte ve çeşitte hediyelerle, aşık şairlerin benzersiz aşk mektuplarıyla dolup taşmıştı. Bunca harika hediyenin arasında gözüne bir taş ilişti; bu sıradan ve kirli bir taşmış. Merakla bu hediyeyi getiren kişiyi çağırmış. Merakına rağmen hediyeyi getiren kişi huzuruna geldiğinde prenses biraz kırgın gözüküyormuş, sonra genç adam anlatmaya başlamış:  - Bu taş size hediye edebileceğim en değerli şeyi temsil ediyor prenses, yani kalbimi. Ayrıca çok i

Büyük İskender ve Diyojen

Diyojen'in adını duyan Büyük İskender onunla tanışmak istiyordu. Bu yüzden bir gün filozof güneşin altında uzanırken İskender onun karşısına geldi. Diyojen de o muhteşem genç adamın varlığını fark etti. Güneş ışığının artık vücuduna düşmediğini kontrol edercesine elini kaldırdı. Karşısındaki yabancı ve kendisi arasındaki elini indirdi ve ona bakmaya başladı. Diyojen için kim olduğunun bir önemi yokmuş gibi görünüyordu, ya da belki kim olduğunu bilmiyordu. Konuşma sırası tekrar imparatora geçti: "Adını duydum, Diyojen. Sana hem köpek diyenler var, hem bilge. Bilmeni isterim ki ben seni bilge sayanlardanım ve hayata karşı olan tavrını, erdemli insanları ve siyası insanları neden reddetttiğini tam olarak anlayamasam da itiraf etmeliyim ki fikirlerin beni oldukça etkiliyor. Diyojen, İskender'in söylediklerini pek ciddiye almıyor gibi gözüküyordu. Tersine, hareketleriyle rahatsız olduğunu belli etmeye başlamıştı. Elleriyle Büyük İskender'in arkasından sızan güneş ışığı

Sihirli Okyanus Ağacı Ger

Efsaneye göre Kankaguy adındaki küçük bir adada mutlu ve dost canlısı insanlar yaşarmış. Bu adada yaşayanlar tarım ve balıkçılıkla uğraşırmış. Bir gün adada kuraklık dönemi başlamış ve zamanla adanın tüm su kaynakları kurumuş.  Kankaguy halkı çok üzülmüş çünkü ellerindeki tek su denizdeki tuzlu suymuş. Bitkilerini nasıl sulayacaklarını ve içmek için nereden su bulacaklarını kara kara düşünmeye başlamışlar.  Sıcak bir günde, Kankaguy prensi Babur ve kız kardeşi Alim yeni bir su kuyusu aramak üzere yola koyulmuş. Çok yol katetmişler ve tam vazgeçip geri dönmek üzereyken daha önce hiç görmedikleri dik bir kayalık dikkatlerini çekmiş. Tam ortasında da bir mağaranın girişi bulunuyormuş. Alim her zamanki meraklılığıyla abisini mağaraya girmeleri için ikna etmiş.  Bir süre sonra mağaranın çıkışından gelen bir ışık görmüşler. Dışarı çıktıklarında çok şaşırmışlar, kumsalın ortasında çok güzel bir ağaç duruyormuş. Suyun içindeki güçlü köklerinin etrafı güzel çiçeklerle çevrili kocaman bir ağaç.