Skip to main content

MERCAN AĞACI’NIN EFSANESİ

 



Anahí'nin Mucizesi


Arjantin’in Paraná kıyılarında, Anahí adında çok zarif olmayan kaba yüz hatlarına sahip yerli bir kadın yaşarmış. Bu kadın, yazın öğleden sonraları Guaraní kabilesinin tüm halkı ile toplanıp şarkı söylermiş. Kabilenin tanrılarından ve sahip oldukları toprağın sevgisinden ilham alan Anahí'nin şarkılarını tüm halk keyifle dinlermiş... 

Bir gün beyaz tenli Avrupalı işgalciler Arjantin’e gelmişler, kabileleri yerle bir edip onların topraklarını, tanrılarını ve özgürlüklerini ellerinden almışlar. Anahí, diğer yerlilerle birlikte esir düşmüş. Günlerce ağlamış ve pek çok geceyi uykusuz geçirmiş. Başlarında nöbet tutan gardiyanı atlatmak için bekleyen Anahí'nin eline bir gün fırsat geçmiş, fakat kaçarken yanlışlıkla gardiyanı uyandırmış. Hedefine ulaşmak için adamın göğsüne bir hançer saplayıp ormana doğru koşmuş. Ölen gardiyanın çığlığı diğer İspanyolları uyandırmış ve Anahí'yi bir avmışçasına kovalamaya başlamışlar. Onu yakalamayı başaran İspanyollar, gardiyanı öldürmesinin intikamını almak için Anahí’yi yakma kararı vermişler. Onu bir ağaca bağlamışlar ve ağacı ateşe vermişler. Alevler yükselmeye başladığında Anahí bir ağaca dönüşmüş. Ertesi gün şafakta, askerler; parlak, yeşil yapraklı, kadifemsi kırmızı çiçekli güzel bir ağacın olağanüstü manzarasıyla karşı karşıya kalmışlar. Bu ağacın çiçekleri, acılar karşısında gösterilen cesaret ve gücün sembolü haline gelmiş.

     Mercan Ağacı'nın çiçekleri, 22 Kasım 1943'te ulusal yürütme gücünün 138974 kararnamesiyle Arjantin'in ulusal çiçeği olmasına karar verilmiştir.

Bu ağaç, Ekim'den Nisan'a kadar çiçek açar ve çiçeğin çanağı, küçük kırmızı bir yüksük gibidir.

ORİJİNAL METİN:

EL MİLAGRO DE ANAHÍ

En las orillas del Paraná vivía una indígena de rasgos toscos, nada agraciada, llamada Anahí.En las tardes veraniegas deleitaba a toda la gente de su tribu guaraní con sus canciones inspiradas en sus dioses y el amor a la tierra de la que eran dueños... Pero llegaron los conquistadores europeos de piel blanca, que arrasaron las tribus y les arrebataron las tierras, los ídolos, y su libertad. Anahí fue llevada cautiva junto con otros indígenas. Pasó muchos días llorando y muchas noches en vigilia, hasta que un día en que el sueño venció a su centinela, logró escapar, pero al hacerlo, el centinela despertó, y ella, para lograr su objetivo, hundió un puñal en el pecho de su guardián, y huyó a la selva. El grito del moribundo carcelero, despertó a los otros españoles, que persiguieron a Anahí como si de una cacería se tratara. Consiguieron atraparla y, en venganza por matar al guardián, le impusieron como castigo la muerte en la hoguera. La ataron a un árbol y prendieron el fuego. Y cuando las llamas comenzaron a subir, Anahí se fue convirtiendo en árbol. Al siguiente amanecer, los soldados se encontraron ante el espectáculo de un hermoso árbol de verdes hojas relucientes y flores rojas aterciopeladas, que se mostraba en todo su esplendor, como el símbolo de valentía y fortaleza ante el sufrimiento.


La flor del ceibo es la flor nacional de Argentina y fue designada como tal un 22 de noviembre de 1943 mediante el decreto 138974 del poder ejecutivo nacional.

Las plantas florecen de octubre hasta abril. El cáliz es gamosépalo, como un pequeño dedal de color rojo.

ÇEVİRİ: Sueda Erzin

Comments

Popular posts from this blog

Ateş Prensesi

Kaynak: https://www.guiainfantil.com/articulos/ocio/cuentos-infantiles/la-princesa-de-fuego-cuento-de-amor-para-ninos/#:~:text=a%20los%20ni%C3%B1os-,El%20cuento%20de%20amor%20de%20'La%20princesa%20de%20fuego'%20para,y%20sincero%20a%20la%20vez Çeviren: Halil İbrahim Karakuş Bir zamanlar çok zengin, bilge, güzeller güzeli bir prenses varmış. Zenginliğinden dolayı ona yalandan ilgi gösterenlerden bıktığı için kendisine en değerli, en samimi ve en içten hediyeyi getiren kişiyle evleneceğini halka duyurmuş. Saray; çiçeklerle, türlü türlü renkte ve çeşitte hediyelerle, aşık şairlerin benzersiz aşk mektuplarıyla dolup taşmıştı. Bunca harika hediyenin arasında gözüne bir taş ilişti; bu sıradan ve kirli bir taşmış. Merakla bu hediyeyi getiren kişiyi çağırmış. Merakına rağmen hediyeyi getiren kişi huzuruna geldiğinde prenses biraz kırgın gözüküyormuş, sonra genç adam anlatmaya başlamış:  - Bu taş size hediye edebileceğim en değerli şeyi temsil ediyor prenses, yani kalbimi. Ayrıca çok i

Büyük İskender ve Diyojen

Diyojen'in adını duyan Büyük İskender onunla tanışmak istiyordu. Bu yüzden bir gün filozof güneşin altında uzanırken İskender onun karşısına geldi. Diyojen de o muhteşem genç adamın varlığını fark etti. Güneş ışığının artık vücuduna düşmediğini kontrol edercesine elini kaldırdı. Karşısındaki yabancı ve kendisi arasındaki elini indirdi ve ona bakmaya başladı. Diyojen için kim olduğunun bir önemi yokmuş gibi görünüyordu, ya da belki kim olduğunu bilmiyordu. Konuşma sırası tekrar imparatora geçti: "Adını duydum, Diyojen. Sana hem köpek diyenler var, hem bilge. Bilmeni isterim ki ben seni bilge sayanlardanım ve hayata karşı olan tavrını, erdemli insanları ve siyası insanları neden reddetttiğini tam olarak anlayamasam da itiraf etmeliyim ki fikirlerin beni oldukça etkiliyor. Diyojen, İskender'in söylediklerini pek ciddiye almıyor gibi gözüküyordu. Tersine, hareketleriyle rahatsız olduğunu belli etmeye başlamıştı. Elleriyle Büyük İskender'in arkasından sızan güneş ışığı

Bir Meksika Masalı: Köpekler neden birbirlerinin kuyruklarını koklarlar?

  Köpekler neden birbirlerinin kuyruklarını koklarlar ? (Kaynak:  https://www.guiainfantil.com/articulos/ocio/leyendas/por-que-los-perros-se-huelen-la-cola-leyenda-mexicana-para-ninos /)   Bir varmış bir yokmuş, yıllar yıllar önce Meksika’da küçük bir köy varmış. Burada yaşayan köpekler çok üzgünlermiş. Bunlar insanlara karşı çok sadık, çok kibar köpeklermiş. Her zaman onlara eşlik eder, yanlarında durur ve tarladaki işlerinde onlara yardım ederlermiş.  Böylece köpekler insanlara en sadık hayvanlar olmuşlar. Yine de hala üzgünlermiş. Neden biliyor musun? Çünkü insanlara ne kadar en iyi şekilde davranmaya çalışsalar da insanların çoğu onlara kötü davranıyor, onları umursamıyor, ya da küçük görüyormuş.    Günlerden bir gün ,  köpekler bu sorun hakkında konuşmak için Köpekler Meclisi’nde toplanmışlar. Durumun hiç de adil olmadığına ve buna bir çözüm yolu bulmak gerektiğine karar vermişler. Etraflıca konuştuktan sonra bir sonuca varmışlar. Tiáloc isimli tanrının yardımına ihtiyaçları varmı