Skip to main content

Kuş ile Balina

Orjinal: https://www.thespanishexperiment.com/stories/bird-and-whale
Çeviren: Yiğit Davutoğlu

Bir varmış bir yokmuş, birbirlerini çok seven bir kuş ve bir balina yaşarmış. Kuş balinanın güzeller güzeli gülümsemesini, suyun içinde zarifçe yüzmesini severmiş. Balina ise kuşun muhteşem beyaz tüylerini, onun göklerde süzülmesini izlemeyi severmiş. Kuş ile balina yaz boyunca körfezde buluşmuş, konuşmuş da konuşmuşlar: Ay Dede’den, dalgalardan, okyanustaki gemilerden... Kuş, balinaya onu güldüren espriler yapmış. Balina ise kuşa onu ağlatan şarkılar söylemiş.
“Bir gün okyanustaki ailemle tanışabilirsin.” dermiş balina.
Kuş ise “Sen de karadaki arkadaşlarımla tanışabilirsin.” diye cevap verirmiş.
Her şey mükemmelmiş. Ancak bir balinayla kuş birbirini seviyor diye dünya durmazmış. Yaz güz olmuş, güz de kış… Okyanus soğuyunca balinaların hepsi daha sıcak sulara göç etmek için körfezden ayrılmış.
 “Benimle beraber sıcak sulara gel.” demiş balina. “Harika bir yer. Her zaman sıcacık ve yiyecek bir sürü balık var.”
 “Balık yemeye bayılırım.” demiş kuş. “Ayrıca seninle birlikte olmaya da bayılırım. Nereye gidersen git seninle gelirim ama ilk önce bana balina nasıl olunur öğretmen lazım.”
 “Bak, böyle!” demiş balina. “Benimle gel.” Suyun altına dalmış.
 “Pekâlâ.” demiş kuş ve balinanın peşinden suya dalmış. Gittikçe daha da derine inmişler. “Yüzüyorum!” diyerek gülmüş. “Balina oldum!”
 Ama kısa süre sonra ciğerlerindeki hava bitmiş ve nefes nefese yüzeye çıkmış. Kuş tekrar tekrar yüzmeye çalışmış ancak her seferinde nefessiz kalmış.
“Bir kuşun balina olabileceğini sanmıyorum.” demiş kuş. “Sen benimle gelsen daha iyi. Yüksek uçurumlarda yaşarım ben. Harika bir yer. Sıcacık ve rahat, hem sabahları güneşin doğuşunu izleyebiliyorsun.”
 “Güneşin doğuşunu izlemeye bayılırım.” demiş balina. “Ayrıca seninle birlikte olmaya da bayılırım. Nereye gidersen git seninle gelirim ama ilk önce bana kuş nasıl olunur öğretmen lazım.”
“Bak, böyle!” demiş kuş. “Benimle gel.” Kanatlarını çırpıp gökyüzüne yükselmiş.
“Pekâlâ.” demiş balina. Gözlerini sıkıca yummuş ve yüzgeçlerini kuş gibi çırpmış. Çırpmış da çırpmış, bir aşağı bir yukarı. Her yere su sıçratmış. “Uçuyorum!” diyerek gülmüş. “Kuş oldum!” Ama balina gözlerini açınca gökyüzüne yükselmediğini görmüş. Hala suyun içindeymiş. Tekrar tekrar uçmayı denemiş ama bir türlü yapamamış.
“Bir balinanın kuş olabileceğini sanmıyorum.” demiş balina. “Sen uçamıyorsun, ben de yüzemiyorum. Beraber nerede yaşayabiliriz ki?” demiş kuş.
 “Burada kalabiliriz!” demiş balina. “Dalgaların arasında!”
Ancak kuş kederle kafasını iki yana sallamış.
“Sen okyanusun derinliklerinde yüzmeyi seviyorsun. Yapmayı en çok sevdiğin şey bu. Burada asla mutlu olamazsın.”
“Sen de uçmayı ve göklerde süzülmeyi seviyorsun.” demiş balina. “Yapmayı en çok sevdiğin şey bu. Sen de burada asla mutlu olamazsın.”
Sonrasında balina ve kuş birbirlerini her ne kadar çok sevseler de vedalaşmışlar. Ancak birbirlerini hiç unutmamışlar. Balina ne zaman göklerde yüksekten uçan bir kuş görse kendi kuşunu hatırlamış. Onun da aynı şekilde gökyüzünün keyfini çıkardığını ummuş. Kuş ise ne zaman okyanusun derinliklerinde yüzen bir balina görse kendi balinasını hatırlamış. Onun da aynı şekilde okyanusun keyfini çıkardığını ummuş.

Comments

Popular posts from this blog

Ateş Prensesi

Kaynak: https://www.guiainfantil.com/articulos/ocio/cuentos-infantiles/la-princesa-de-fuego-cuento-de-amor-para-ninos/#:~:text=a%20los%20ni%C3%B1os-,El%20cuento%20de%20amor%20de%20'La%20princesa%20de%20fuego'%20para,y%20sincero%20a%20la%20vez Çeviren: Halil İbrahim Karakuş Bir zamanlar çok zengin, bilge, güzeller güzeli bir prenses varmış. Zenginliğinden dolayı ona yalandan ilgi gösterenlerden bıktığı için kendisine en değerli, en samimi ve en içten hediyeyi getiren kişiyle evleneceğini halka duyurmuş. Saray; çiçeklerle, türlü türlü renkte ve çeşitte hediyelerle, aşık şairlerin benzersiz aşk mektuplarıyla dolup taşmıştı. Bunca harika hediyenin arasında gözüne bir taş ilişti; bu sıradan ve kirli bir taşmış. Merakla bu hediyeyi getiren kişiyi çağırmış. Merakına rağmen hediyeyi getiren kişi huzuruna geldiğinde prenses biraz kırgın gözüküyormuş, sonra genç adam anlatmaya başlamış:  - Bu taş size hediye edebileceğim en değerli şeyi temsil ediyor prenses, yani kalbimi. Ayrıca çok i

Büyük İskender ve Diyojen

Diyojen'in adını duyan Büyük İskender onunla tanışmak istiyordu. Bu yüzden bir gün filozof güneşin altında uzanırken İskender onun karşısına geldi. Diyojen de o muhteşem genç adamın varlığını fark etti. Güneş ışığının artık vücuduna düşmediğini kontrol edercesine elini kaldırdı. Karşısındaki yabancı ve kendisi arasındaki elini indirdi ve ona bakmaya başladı. Diyojen için kim olduğunun bir önemi yokmuş gibi görünüyordu, ya da belki kim olduğunu bilmiyordu. Konuşma sırası tekrar imparatora geçti: "Adını duydum, Diyojen. Sana hem köpek diyenler var, hem bilge. Bilmeni isterim ki ben seni bilge sayanlardanım ve hayata karşı olan tavrını, erdemli insanları ve siyası insanları neden reddetttiğini tam olarak anlayamasam da itiraf etmeliyim ki fikirlerin beni oldukça etkiliyor. Diyojen, İskender'in söylediklerini pek ciddiye almıyor gibi gözüküyordu. Tersine, hareketleriyle rahatsız olduğunu belli etmeye başlamıştı. Elleriyle Büyük İskender'in arkasından sızan güneş ışığı

Sihirli Okyanus Ağacı Ger

Efsaneye göre Kankaguy adındaki küçük bir adada mutlu ve dost canlısı insanlar yaşarmış. Bu adada yaşayanlar tarım ve balıkçılıkla uğraşırmış. Bir gün adada kuraklık dönemi başlamış ve zamanla adanın tüm su kaynakları kurumuş.  Kankaguy halkı çok üzülmüş çünkü ellerindeki tek su denizdeki tuzlu suymuş. Bitkilerini nasıl sulayacaklarını ve içmek için nereden su bulacaklarını kara kara düşünmeye başlamışlar.  Sıcak bir günde, Kankaguy prensi Babur ve kız kardeşi Alim yeni bir su kuyusu aramak üzere yola koyulmuş. Çok yol katetmişler ve tam vazgeçip geri dönmek üzereyken daha önce hiç görmedikleri dik bir kayalık dikkatlerini çekmiş. Tam ortasında da bir mağaranın girişi bulunuyormuş. Alim her zamanki meraklılığıyla abisini mağaraya girmeleri için ikna etmiş.  Bir süre sonra mağaranın çıkışından gelen bir ışık görmüşler. Dışarı çıktıklarında çok şaşırmışlar, kumsalın ortasında çok güzel bir ağaç duruyormuş. Suyun içindeki güçlü köklerinin etrafı güzel çiçeklerle çevrili kocaman bir ağaç.