Skip to main content

Ekvador'dan Bir Efsane: İnsan Kılıklı Papağanlar



Kaynak: https://www.guiainfantil.com/articulos/ocio/leyendas/los-loros-disfrazados-leyenda-de-ecuador-para-los-ninos/

Ünlü bir Ekvador efsanesinin anlattığına göre, tüm dünyayı etkileyen büyük bir tufandan sonra sadece 2 kardeş hayatta kalmış. İşte bu kız ve oğlan sihirli bir dağa sığınmaya karar vermiş. Dağın sihri şuymuş; sular yükseldikçe dağ da büyüyüp yükselirmiş, böylece hep suyun üstünde kalan bir ada olurmuş.

Çocuklar işte bu adadaki bir mağaraya girmişler ama fark etmişler ki yiyecek içecek hiçbir şeyleri yok. İçinde hiçbir şey olmayan bu mağarada nasıl yaşasınlar?

Günler boyunca bu küçük adada aranıp durmuşlar ama yiyecek hiçbir şey bulamamışlar. En sonunda, bir gün mağaralarına dönerken bir ağaç görmüşler. Bu ağacın üstünde günlerdir açken hayalini kurdukları tüm yiyecekler varmış. Meyveler, sebzeler, köfteler...

O günden sonra her uyandıklarında tüm bu yiyecekler onları bekler olmuş. Tüm bunların nereden geldiğini bir türlü anlayamamışlar! Yiyecekleri kimin getirdiğini öğrenmek için meraktan ölüyorlarmış. Sorularının cevabını öğrenmek için bir çalının arkasında saklanıp beklemeye başlamışlar. Hayatlarını kurtaranların kim olduğunu görmek istiyorlarmış. Bir süre sonra, aniden rengarenk bir çift papağan neşeyle gelmiş, bu gelen papağanlar insan kılığına girmeye çalışmışlar.

Çocuklar saklandıkları yerden çıkmışlar ama papağanları bu kılıkta görünce kendilerini gülmekten alıkoyamamışlar, papağanlarla dalga geçmişler. Çok sinirlenen papağanlar da yiyecekleri alıp bir daha geri dönmemeye karar vermiş.

Çocuklar çok kaba ve nankörce davrandıklarını fark edince papağanlar onları duysun diye bütün gün bağıra bağıra özür dilemişler. Bunu duyan papağanlar geri dönüp çocukları affetmiş ve yeniden arkadaş olmuşlar.

Günler geçtikçe sular da yavaş yavaş çekilmeye başlamış. Çocuklar evlerine dönmek istemişler ve giderken papağan arkadaşlarından birini de yanlarına almışlar. Dağdan inerlerken bir de bakmışlar ki papağanların geri kalanları da papağan arkadaşlarını bırakmayıp onları takip ediyor. Suların artık tamamen çekildiği köylerine geri döndüklerinde papağanların hepsi birer insana dönüşmüş, köy de eski neşesine kavuşmuş.

Yağmur Odabaş


Comments

Popular posts from this blog

Ateş Prensesi

Kaynak: https://www.guiainfantil.com/articulos/ocio/cuentos-infantiles/la-princesa-de-fuego-cuento-de-amor-para-ninos/#:~:text=a%20los%20ni%C3%B1os-,El%20cuento%20de%20amor%20de%20'La%20princesa%20de%20fuego'%20para,y%20sincero%20a%20la%20vez Çeviren: Halil İbrahim Karakuş Bir zamanlar çok zengin, bilge, güzeller güzeli bir prenses varmış. Zenginliğinden dolayı ona yalandan ilgi gösterenlerden bıktığı için kendisine en değerli, en samimi ve en içten hediyeyi getiren kişiyle evleneceğini halka duyurmuş. Saray; çiçeklerle, türlü türlü renkte ve çeşitte hediyelerle, aşık şairlerin benzersiz aşk mektuplarıyla dolup taşmıştı. Bunca harika hediyenin arasında gözüne bir taş ilişti; bu sıradan ve kirli bir taşmış. Merakla bu hediyeyi getiren kişiyi çağırmış. Merakına rağmen hediyeyi getiren kişi huzuruna geldiğinde prenses biraz kırgın gözüküyormuş, sonra genç adam anlatmaya başlamış:  - Bu taş size hediye edebileceğim en değerli şeyi temsil ediyor prenses, yani kalbimi. Ayrıca çok i

Büyük İskender ve Diyojen

Diyojen'in adını duyan Büyük İskender onunla tanışmak istiyordu. Bu yüzden bir gün filozof güneşin altında uzanırken İskender onun karşısına geldi. Diyojen de o muhteşem genç adamın varlığını fark etti. Güneş ışığının artık vücuduna düşmediğini kontrol edercesine elini kaldırdı. Karşısındaki yabancı ve kendisi arasındaki elini indirdi ve ona bakmaya başladı. Diyojen için kim olduğunun bir önemi yokmuş gibi görünüyordu, ya da belki kim olduğunu bilmiyordu. Konuşma sırası tekrar imparatora geçti: "Adını duydum, Diyojen. Sana hem köpek diyenler var, hem bilge. Bilmeni isterim ki ben seni bilge sayanlardanım ve hayata karşı olan tavrını, erdemli insanları ve siyası insanları neden reddetttiğini tam olarak anlayamasam da itiraf etmeliyim ki fikirlerin beni oldukça etkiliyor. Diyojen, İskender'in söylediklerini pek ciddiye almıyor gibi gözüküyordu. Tersine, hareketleriyle rahatsız olduğunu belli etmeye başlamıştı. Elleriyle Büyük İskender'in arkasından sızan güneş ışığı

Sihirli Okyanus Ağacı Ger

Efsaneye göre Kankaguy adındaki küçük bir adada mutlu ve dost canlısı insanlar yaşarmış. Bu adada yaşayanlar tarım ve balıkçılıkla uğraşırmış. Bir gün adada kuraklık dönemi başlamış ve zamanla adanın tüm su kaynakları kurumuş.  Kankaguy halkı çok üzülmüş çünkü ellerindeki tek su denizdeki tuzlu suymuş. Bitkilerini nasıl sulayacaklarını ve içmek için nereden su bulacaklarını kara kara düşünmeye başlamışlar.  Sıcak bir günde, Kankaguy prensi Babur ve kız kardeşi Alim yeni bir su kuyusu aramak üzere yola koyulmuş. Çok yol katetmişler ve tam vazgeçip geri dönmek üzereyken daha önce hiç görmedikleri dik bir kayalık dikkatlerini çekmiş. Tam ortasında da bir mağaranın girişi bulunuyormuş. Alim her zamanki meraklılığıyla abisini mağaraya girmeleri için ikna etmiş.  Bir süre sonra mağaranın çıkışından gelen bir ışık görmüşler. Dışarı çıktıklarında çok şaşırmışlar, kumsalın ortasında çok güzel bir ağaç duruyormuş. Suyun içindeki güçlü köklerinin etrafı güzel çiçeklerle çevrili kocaman bir ağaç.