Skip to main content

Bencil Kedi ve Hasta Tavuk



Bir yaz günü tavuk çok kötü grip olmuştu ama yardımına koşacak kimsesinin olmaması onu daha çok üzüyordu.

Zavallı tavuk kendi başına iyileşmeye çalışırken bencil komşusu kedi onu ziyaret etmeye karar verdi. Hem nasıl olduğunu öğrenmek hem de çabucak iyileşebilmesi için ona yardım etmek istiyordu. Ne yazık ki, bunlar kedinin komşuna gitmek için uydurduğu bahanelerdi sadece ve gerçekleştirmek gibi bir niyeti yoktu.

-        " Komşumu kandıracağım. Ateşin getirdiği sersemlikle sorunsuz bir şekilde içeri alacak beni." diye düşündü. 

Günlerdir yemek yemeyen ve gözü giderek kararan acımasız kedi:
"Beni içeri alınca sadece tüyleri kalana kadar onu yolacağım" dedi.

Gel gör ki zeki tavuk, kedinin ziyaretinin sebebini çok iyi biliyordu ve onu kandırmak için grip belirtilerini abartmaya karar verdi:

-        " Beni ziyaret etmen ne güzel! Bana yardım edebilir misin kedi? Boğazımdaki iltihabın geçmesi için su kaynatmam gerekiyor. Su kaynatabilir misin benim için?" diye sordu.

Tavuğun oyununa düşen kedi su ısıtmaya karar verdi. Hazır olduğunda tavuk, kediden kendisine kaynayan suyu fincana koyup getirmesini istedi. Kedi ona yaklaştığında, komşusunun üzerine kaynar su dökülene kadar tavuk kanatlarını çırptı. Öylesine canı yandı ki kedinin inlemeye başladı!

Bu olaydan sonra kedi bir daha ne komşunun ne de bir başkasının zayıflıklarından yararlanmadı.

Çeviren: Zeynep Hilal Aras

Kaynak: https://www.bosquedefantasias.com/recursos/cuentos-valores/cuentos-ayuda-demas
Fotoğraf kaynak: https://www.meme-arsenal.com/en/create/template/36900

Comments

Popular posts from this blog

Ateş Prensesi

Kaynak: https://www.guiainfantil.com/articulos/ocio/cuentos-infantiles/la-princesa-de-fuego-cuento-de-amor-para-ninos/#:~:text=a%20los%20ni%C3%B1os-,El%20cuento%20de%20amor%20de%20'La%20princesa%20de%20fuego'%20para,y%20sincero%20a%20la%20vez Çeviren: Halil İbrahim Karakuş Bir zamanlar çok zengin, bilge, güzeller güzeli bir prenses varmış. Zenginliğinden dolayı ona yalandan ilgi gösterenlerden bıktığı için kendisine en değerli, en samimi ve en içten hediyeyi getiren kişiyle evleneceğini halka duyurmuş. Saray; çiçeklerle, türlü türlü renkte ve çeşitte hediyelerle, aşık şairlerin benzersiz aşk mektuplarıyla dolup taşmıştı. Bunca harika hediyenin arasında gözüne bir taş ilişti; bu sıradan ve kirli bir taşmış. Merakla bu hediyeyi getiren kişiyi çağırmış. Merakına rağmen hediyeyi getiren kişi huzuruna geldiğinde prenses biraz kırgın gözüküyormuş, sonra genç adam anlatmaya başlamış:  - Bu taş size hediye edebileceğim en değerli şeyi temsil ediyor prenses, yani kalbimi. Ayrıca çok i

Büyük İskender ve Diyojen

Diyojen'in adını duyan Büyük İskender onunla tanışmak istiyordu. Bu yüzden bir gün filozof güneşin altında uzanırken İskender onun karşısına geldi. Diyojen de o muhteşem genç adamın varlığını fark etti. Güneş ışığının artık vücuduna düşmediğini kontrol edercesine elini kaldırdı. Karşısındaki yabancı ve kendisi arasındaki elini indirdi ve ona bakmaya başladı. Diyojen için kim olduğunun bir önemi yokmuş gibi görünüyordu, ya da belki kim olduğunu bilmiyordu. Konuşma sırası tekrar imparatora geçti: "Adını duydum, Diyojen. Sana hem köpek diyenler var, hem bilge. Bilmeni isterim ki ben seni bilge sayanlardanım ve hayata karşı olan tavrını, erdemli insanları ve siyası insanları neden reddetttiğini tam olarak anlayamasam da itiraf etmeliyim ki fikirlerin beni oldukça etkiliyor. Diyojen, İskender'in söylediklerini pek ciddiye almıyor gibi gözüküyordu. Tersine, hareketleriyle rahatsız olduğunu belli etmeye başlamıştı. Elleriyle Büyük İskender'in arkasından sızan güneş ışığı

Sihirli Okyanus Ağacı Ger

Efsaneye göre Kankaguy adındaki küçük bir adada mutlu ve dost canlısı insanlar yaşarmış. Bu adada yaşayanlar tarım ve balıkçılıkla uğraşırmış. Bir gün adada kuraklık dönemi başlamış ve zamanla adanın tüm su kaynakları kurumuş.  Kankaguy halkı çok üzülmüş çünkü ellerindeki tek su denizdeki tuzlu suymuş. Bitkilerini nasıl sulayacaklarını ve içmek için nereden su bulacaklarını kara kara düşünmeye başlamışlar.  Sıcak bir günde, Kankaguy prensi Babur ve kız kardeşi Alim yeni bir su kuyusu aramak üzere yola koyulmuş. Çok yol katetmişler ve tam vazgeçip geri dönmek üzereyken daha önce hiç görmedikleri dik bir kayalık dikkatlerini çekmiş. Tam ortasında da bir mağaranın girişi bulunuyormuş. Alim her zamanki meraklılığıyla abisini mağaraya girmeleri için ikna etmiş.  Bir süre sonra mağaranın çıkışından gelen bir ışık görmüşler. Dışarı çıktıklarında çok şaşırmışlar, kumsalın ortasında çok güzel bir ağaç duruyormuş. Suyun içindeki güçlü köklerinin etrafı güzel çiçeklerle çevrili kocaman bir ağaç.